Namaz

Namazın faydaları, insana kazandırdıkları nelerdir?

Namazın faydaları, insana kazandırdıkları nelerdir? Namazın maddi ve manevi fazileti hakkında bilgi verebilir misiniz?

Namazın faydaları, insana kazandırdıkları nelerdir? Namazın maddi ve manevi fazileti hakkında bilgi verebilir misiniz?

Kelime-i şehadetten sonra İslâm’ın en önemli rüknü olan namaz, günde beş ayrı zaman diliminde olmak üzere kadın ve erkek her Müslüman için bir görevdir.

Kur’ân’da Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’den önceki peygamberlerin namaz kılmakla emrolundukları değişik vesilelerle belirtilmektedir.(1) Bundan anlaşıldığına göre, namaz ibadeti sadece Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem)’in ümmetine has olmayıp önceki dinlerde de bulunmaktaydı.

Namazın daha önceki dinlerde de emredilmiş olduğu hatırlanınca, namazın sayısız hikmetinin yanında, güçlüklere direnç göstermede bir fonksiyonu bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bir ayette

“Ey inananlar, sabır ve namaz ile yardım isteyin.” (Bakara, 2/153) buyrulmaktadır.

Namaz Allah’ı sürekli hatırlamanın en büyük vesilesidir. Nitekim ayette,

“… Bana kulluk et; beni hatırlamak/anmak için namaz kıl.” (Tâhâ, 20/14)

buyrulmaktadır. Namaz emrini Allah Teâlâ’nın yeryüzüne melek aracılığıyla göndermeyip Mirac gecesi Allah Resûlü (aleyhissalatü vesselâm) huzuruna çıktığında ona bizzat tebliğ etmesi de(2), bu ibadetin Müslüman’ın dinî ve ruhanî hayatı açısından önem ve anlamını göstermektedir. Bu sebeple de dini literatürde namaz ibadetinin bu yönünü, namazın kulun Allah’a ulaşması, kavuşması yolunda önemli bir araç olduğunu anlatmak için “Namaz müminin miracıdır.” denilmiş; ümmetin namazla ilgili ortak bilinç ve değerlendirmesi âdeta bu cümleyle özetlenmiştir.

Namaz, Müminin Hayatını Disipline Eder

Günde beş defa kılınan namaz, müminin hayatını disipline etmede büyük rol oynar. Sürekli belli vakitlerde ifa edilmesi, onu ruhen ve bedenen, maddeten ve manen disipline alıştırır. Cemaatle kılınan namazlarda özellikle imama iktida; müminleri askeri bir disipline kavuşturur. İmam “Allahu Ekber” dediğinde artık, konuşan ve Rabb’e yüksek sesle iltica eden o olur. Müminlere aynı zamanda vekalet etmiş olur. İmamın tekbirleri bir direktif halinde tüm cemaati oturtur-kaldırır. Bu açıdan cemaatte manevî, ruhî, yüksek ve yüce bir disiplin vardır. İdeal bir cemaatin ve inanmış topluluğun ileri derecede disipline olmuş formlarını, ancak günde beş defa kılınan namazda bulmak mümkündür. Şüphesiz bu disiplin her şeyden önce ruhî, fikrî ve manevî bir disiplindir. Diğer bazı disiplinlerin soğukluğu da onda yoktur. Her ibadet hareketi sımsıcak bir duygu ve disiplin verir insana. Ve bu hareket, bütün ömür boyu devam eder.

Namaz İnsanı Fuhşiyattan Alıkoyar

Peygamberimiz (a.s.m.), “Kim sabah namazını kılarsa, Allah’ın garantisi altındadır.” (Kütüb-i Sitte, c.17, s.541);

Allah (c.c.), Kur’ân-ı Kerim’de:

“… Muhakkak namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkor.” (Ankebût, 29/45)buyuruyor.

Fuhşiyat ve münkerat, kendilerine has o menhus yönleriyle mümini miraciyesinden ve Allah’a kurbiyetinden uzaklaştırır. Haddi zatında “her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır.” Günah, işlene işlene insana küfrü kolaylaştırır. Ancak namaz, Allah’a bir kurbiyet olduğu için, insanı her türlü günahtan korur, tıpkı bir paratoner gibi.. Tabiî namaz, gerçek anlamda bir namaz ise. Yukarıdaki ayette de ifade edildiği gibi gerçek manasına ve ruhuna uygun olarak ifa edilen namaz, her türlü kötülükten, hayasızlıktan, azgınlıktan ve taşkınlıktan alıkoyar. Şuursuz ifa edilen bir ibadette ise bu kuvvette bir koruyuculuk söz konusu olmaz.

Nitekim Maûn sûresinde Allah (c.c.)

“… veyl olsun o namaz kılanlara! Onlar ki kıldıkları namazdan gafildirler.” (Maûn, 107/4-5)

buyurur. Demek ki namazda, insanı kötülüklerden koruyan bir kuvvet var; var ki, hakkıyla eda edilmediği zaman kul kendini günahlara karşı riske açıyor demektir. Namaz kurbiyeti temsil ettiği için, yüksek düzeyde vefa da istiyor. Bunun anlamı şudur; kulun, namaza karşı gösterdiği vefa, özen ve iştiyak nisbetinde, namaz da ona karşı vefalı olur ve ondaki fuhşiyata açılan duyguları ve kötülük hislerini köreltir. Yani namazda karşılıklı vefa söz konusudur.

Namazın, Kalbî Huzuru Temin Etmesi

Müminin, namazlarını şuurlu olarak eda etmesi, onun düzensiz hayatına bir düzen, dağınık kalbine bir denge ve insicam getirecek, perişan hislerini ayağa kaldırıp bulanık yönlerine de bir ışık saçacaktır. Ve o, bu sayede doğru görme, doğru düşünme, doğru konuşma imkânını elde edecektir. Günde beş defa Rabbin huzuruna gelinip şuurla eda edilen namaz, Allah’ın izniyle bütün bunları insana kazandıracak mahiyettedir. Namaz, bu manaları hem taşır hem de tekeffül etmiş durumdadır.

Evet, müminin hudu ve huşû içinde eda ettiği namaz, gerçek namaz olacaktır. Ama huşuun temini için bir kısım şartlar vardır; evvela huzur-u kalb lazımdır; sonra bir tefehhüm, yani meseleyi kavrama; sonra da bir recâ ve ümitle Rabb’e bel bağlama… Daha sonra da utanma ve sıkılma havası içinde Rabbin huzuruna gelme.

Evvela, huzur-u kalb nedir? Huzur-u kalb, namazda söylenip ifade edilen bütün bu manaların dışına çıkmamaktır. Zaten ” huzur” Arapça manası itibariyle; “hazır olma”, “hazır bulunma” demektir. Avamca ifadesi ile, çarşıya pazara çıkarken cüzdanınızı yanınızda taşıdığınız gibi, namazda kalbinizi yanınızda taşımanız demektir. Zira Allah indinde geçer akçe bir şey varsa, o da kalbdir. Siz, kalbinizi O’na verecek, karşılığında da O’nun rahmet ve rızasını alacaksınız.

Namazın İçtimâî Bir İbadet Olması

Ferdî ve ruhî bir ibadet olduğu kadar, namazın sosyalleştirici bir yönü de vardır. Özellikle farz namazların cemaatle kılınmasının lüzumu, ondaki içtimaî muhtevanın boyutunu göstermesi bakımından önemlidir. İslâm’da camilerin, tarih boyunca Müslüman ferdlerin sosyalleşmesinde büyük hizmetleri ve rolü olmuştur. Zira camiler yalnızca ferdlerin namaz ibadetlerini ikame etmeleri için inşa edilmiş değildir.

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Medine’ye hicret ettikten sonra orada mescidi inşa ettiğinde, Müslümanların bugünkü ifade ile plan ve projeleri, ferdî, ailevî, sosyal ve uluslar arası (diğer kabile ve devletlerle arasındaki ilişkileri adına bütün sorunları mabedde görüşülüyor, istişare ediliyor ve karara bağlanıyordu. Belki daha sonraki yüzyıllara damgasını vuracak olan ilmi faaliyetlerin ve halkaların da merkezi konumuna yükselecekti. İlim ve medeniyetin ilk çekirdekleri, denebilir ki buralarda atıldı. İslâm medeniyetine bir mabed medeniyetidir de denebilir. Mabed, ibadet edilen yer demektir; ama topluca, cemaat halinde ifa edilen ibadet mahalleri, aynı zamanda Müslüman bireylerin sosyalleş¬mesinde ve kamusal bir şuur edinmelerinde temel fonksiyonlar icra etmiştir. Bu bakımdan namaz, İslâm’da yalnızca bir ibadet değildir. Bireylerin sosyalleşmesinde ve ilk şehir ve kentlerin oluşmasında merkezi bir rol oynamıştır. Bilindiği gibi İslâm’da ilk şehirler, camiler etrafında örgülenmiştir.

Namaz İnsanlar Arası Eşitliği Sağlar

İslâm-ibadet sisteminin amaçlarından birisi de insanlar arasındaki farklı toplumsal statü gruplarını ve sınıfsal yapıları refüze ederek, mahviyet ve tevazu etrafında eşitleyen bir sosyal model oluşturmasıdır. Fakir-zengin, efendi-köle, bilgin-cahil, aristokrat ya da orta halli, memur-sivil, devlet başkanı ve sıradan bir vatandaşı aynı safta ipe dizercesine eşit bir statüye kavuşturmasıdır. Sınıf çatışmalarıyla ilgili kavgalar, insanlık tarihinde nasıl kanlı olaylara, siyasi, kültürel ve etnik gettoların oluşmasına hizmet etmiştir? Bunu Batı’nın tarihinden bilmekteyiz. İslâm tarihinde bu anlamda bir çatışmadan ve farklılaşmadan söz edilemez. Bunun sebeplerinden birisi ve belki de en önemlisi, cemaat halinde kılınan namazların bireylere kazandırdığı kardeşlik ve eşitlik ruhudur. Çünkü her inanmış, kültürel ve sosyal mevkii ne olursa olsun, birlik, beraberlik, ortak düşünce ve hazzı bu namazlar sayesinde elde eder.

Namaz Müminin Miracıdır.

Namaz, insanı hakikî insanlığa götüren nurani bir helezondur. Namaz müminin miracıdır. Namazın hakikatini, bir Müslüman’ın hayatındaki yerini, önemini, namaz öncesi konsantrasyonu ve nasıl bir mirac olduğunu anlamak için şu açıklamalardaki namaz ufkuna bizleri ulaştırmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.

Namaz kılanın bütün yaptıkları ibâdettir

Eğer namaz kılarsanız, bütün ömrünüzü ibadetle geçirebilirsiniz. Bundan daha büyük müjde olabilir mi?

Rabbimizin bize ihsan ettiği nimetler sayılamayacak kadar çok. Buna karşılık kısa bir ömürde yaptığımız sınırlı ibadetlerin, şükür için ne kadar yetersiz olduğu açık. Ayrıca burada ibadetlerimizle ebedî bir Cenneti kazanacağız.

İşte sayısız nimetlere şükretmek ve sonsuz Cenneti kazanmak için ibadetimizin ne kadar yetersiz olduğunu bilen Rabbimiz, bize muhteşem bir fırsat sunmuştur. Eğer namazınızı dosdoğru kılarsanız, diğer dünyevî mübah amelleriniz güzel bir niyetle ibadet hükmüne geçebilir.

Evet, bütün hayatınızı ibadetle doldurmaya gücünüz yetmez. Ama Rabbimiz bunun için altın fırsatlar sunuyor.

Bunun üç şartı var:

1. Namazı hiç ihmal etmeden dosdoğru kılmak,

2. Dinen yasaklanmamış mübah ameller işlemek,

3. Bu dünyevî amelleri iyi bir niyetle yapmak.

Diyelim ki, beş vakit namazı kılan birisiniz. Yemek yemeniz, temizlik yapmanız, rızkınız için çalışmanız, meşru konuşmalarınız, tebessümünüz, uyumanız bir çeşit ibadettir. Çünkü, bunların hepsi hayatımız için gereklidir ve yaşantımızı sürdürmemiz için bunları yapmak zorundayız. Yaptığımız her davranışımızı ayet ve hadislere dayandırmamız mümkündür.

Söz gelişi, aşırıya gitmeden, tam ihtiyacınız kadar uyusanız, uykunun Rabbimizin bir nimeti olduğunu düşünerek, Besmeleyle ve sünnet olan duaları okuyarak yatıp, yine Besmeleyle uyansanız ibadet etmiş olursunuz. Tabiî namaz kılmak şartıyla…

Bu açıdan baktığımızda namaz eşsiz bir ibadet hazinesidir.

Namaz En Büyük Koruyucudur

Namaz mü’minleri tehlikelerden korur. İşte bununla ilgili yaşanmış bir örnek:

Bir üniversite öğrencisi, bir yolculukta, vakti geçmekte olan akşam namazını kılmak için çareler düşünür. Tam bu sırada otobüs mazot almak için bir akaryakıt istasyonunda durur. Öğrenci muavinden izin alarak birisine kıbleyi sorup, çimlerin üzerinde namaza durur.

İçinde tarifsiz bir mutluluk vardır. Artık sıkıntısı kaybolmuş, Âlemlerin Rabbinin huzurunda, görevini yerine getirmenin doyumsuz lezzetini yaşamaktadır.

Üçüncü rekâtı kılarken, ömür boyu unutamayacağı bir şey olur. Fâtiha’yı okumuş, tam rükû’a eğilecekken, ileride kulübesinde duran istasyonun köpeği, havlayarak üzerine gelir.

Öğrenci saniyelik bir tereddüt geçirir. Şimdi ne yapmalıdır? Namazı bırakıp kaçmalı mı, yoksa devam mı etmelidir? Allah’ın huzurundan ayrılmayı bir türlü düşünemez ve “Allahü ekber” diyerek rükûya gider.

İşte tam o anda, ne olduysa olur. Kendisine saldırmak üzere havlayarak gelen köpek, sanki birisi arkasından çekmişçesine, tam yanına gelmişken frenine basılan bir otobüs gibi durur. Havlamasını kesmiş, hafif bir hırıltıyla namaz kılan gence bakakalmış, o secdeye gidince de kulübesinin yolunu tutmuştur. ( Cengiz Tan, Yürekten Hikâyeler, s.53,  Nesil Yayınları)

Evet, her şeyin sahibi, Kendisine secde eden bir genci, açık bir tehlikeden korumuştu.

Kim namaz kılma yolunda istekli ve gayretli olursa, Allah ona kolaylıklar yaratır ve tehlikelerden korur. Bunun örnekleri binlercedir.

Kaynak:Sorularlaİslamiyet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu