Müslüman Merhametli Olur
Merhamet “acıma, esirgeme, başkasının acısına üzüntü ile katılma” duygusudur. Bunun zıttı ise acımasızlıktır, sertliktir, şiddettir.
Allah Teâlâ’nın müminlere hayat rehberi olarak gönderdiği Kitab “Besmele” ile başlıyor ve hemen onu Fatiha suresi takip ediyor. Hem Besmele’de hem de Fatiha suresinde Allah’ın “Rahman ve Rahîm” olduğu ifade ediliyor; bu iki sıfatın kökü ile merhametin kökü aynıdır. Peygamberimiz (s.a.) de “âlemlere rahmet” olarak gönderilmiştir ve rahmet kelimesi de aynı kökten geliyor. Şu halde Allah merhametlidir, Peygamber merhametlidir, müminler de merhametli olmak durumundadırlar.
Kur’an’da müminlerin sıfatlarından bahsedilirken “Kâfirlere karşı sert, birbirine karşı merhametli” ifadesi geçiyor (Fetih: 48/29), ama burada geçen kâfirlerden maksadın ne olduğu da Mümtehine suresinde açıklanıyor:
“8. Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Allah adaletli olanları elbette sever. 9. Allah ancak, din konusunda sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanlarla dostluk kurmanızı yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte bunlar kendilerine yazık etmişlerdir.”
Peygamberimiz genel olarak çocukları ve özel olarak da kendi çocuklarını ve torunlarını çok seviyor, onlarla beraber oluyor, namaz kılarken sırtına binen torununu düşmesin diye tutarak namazına devam ediyor, onları öpüyor, okşuyor, vefatları halinde ağlıyordu. Bunları yadırgayan “henüz ahlakları ve ruhları Müslüman olmamış” Müslümanlara “sizin kalbinizde merhamet yoksa ben ne yapabilirim”, “kalb yanar, gözden yaş akar ama dilimizden Allah’ın razı olmayacağı bir söz çıkmaz” diyordu.
Âyetler ve hadisler ana babalar ile çocuklar arasında karşılıklı sevgi ve merhameti teşvik ediyor, evladın, ana babasına hizmet sayesinde cennetlik olacağı müjdesini veriyor.
Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde “kadınlarımızın bize Allah’ın emaneti” olduğunu bildiriyor.
Yine yüzlerce nas müminler arasındaki sevgi, saygı, dostluk, kardeşlik, yardımlaşma, paylaşma erdemlerinden söz ediyor. Bir hadiste “Bütün müminler bir vücudun organları gibidir, bir organ hasta olunca diğerleri de rahatsız olur” diyerek en geniş manada merhameti teşvik ediyor.
Evet bu ayetlerde ve hadislerde müminler arasındaki dayanışma ve merhametten söz ediliyor ama, başkalarında da bütün insanlara, hayvanlara, hatta bitkilere karşı esirgemeden, merhametten, acımadan bahsediliyor ve bunlar teşvik ediliyor.
İslam’a göre adalet için din şartı yoktur; adâlet herkes ve her şey içindir, Allah hiçbir varlık aleminde adaletin zıttı olan zulme rıza göstermez ve zalimleri sevmez.
Mekke fethedilince Kâbe hizmeti ile ilgili imtiyaz ellerinde olan bir müşrik ailenin temsilcisinden bunun alınıp kendisine verilmesini hem de Peygamberimiz’in amcası olan Abbâs istemiş, ama Peygamberimiz bu imtiyazı o müşrik aileden almamış, hakkı sahibinde tutmuştur.
Peki bütün bunlar tartışmasız var iken, sabit iken, örnek nesillerde uygulanmış iken bugün, bırakın müminlerle ötekiler arasındakini, doğrudan müminlerin birbirine karşı bile merhametsiz, duyarsız, umursamaz, acımaz duygu, tavır ve davranışları nasıl olabiliyor?
Bu sorunun cevabı ve bu derdin çaresi üzerinde, İslam için gayret ve himmet sahibi herkesin düşünmesi gerekiyor.
Başka inanç, ideoloji ve kültür gruplarında da az veya çok şiddet vardır, ama bu müminlere örnek de olamaz, mazeret de ! İslam’ın sevimli çehresini korkunç hale getiren zalim propagandaya malzeme veren “cahil ve merhametsiz ‘Müslümanlar”ın İslam’a kötülüğü, ötekilerin kötülüğünden daha çirkin ve daha zararlıdır.
Cahilliğin ilacı öğretim, merhametsizliğin ilacı ise eğitimdir. Ama bunu kim, nerede, nasıl yapacak?
Belki bir yazıda da bu soruya cevap ararız.
Kaynak: Hayrettin Karaman – 01.02.2015