Muhammed bin Vâsi
Muhammed bin Vâsi Muhaddis, zâhid, âbid, ârif-i kâmil, Tâbiînin büyük âlimlerinden. Basralı’dır. Doğum târihi ve âilesi hakkında bilgi yoktur. 740 (H.123) senesinde vefât etti. Eshâb-ı kirâm ve Tâbiînin sohbetinde yetişti. Tâbiînden çoklarına hizmet etti. Devrin eşsiz âlim ve mârifetler kaynağı Hasan-ı Basrî, Süfyân-ı Sevrî, Mâlik bin Dinâr’ın arkadaşıydı. Berâber bulunup, sohbet ederlerdi. Zamanının bir tanesiydi. Mârifette o dereceye vardı ki; “Gördüğüm her şeyde Rabbimi görürüm” buyurdu. hadîs ilminde sikadır (sağlam, güvenilir). Kendisinden meşhûr muhaddislerden (hadîs âlimlerinden) Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivâyette bulundular.
Muhammed bin Vâsi’, dünyâya düşkün olmayan ve tevâzu sâhibi olup, pek çok menkıbeleri bulunan bir zâttır. Çok ibâdet edip, başkalarına da rehber olurdu. Câfer bin Süleymân; “İbâdette tenbelleştiğim zaman, Muhammed bin Vâsi’e bakarak yeniden ibâdete heveslenirim ve tenbelliğim kaybolur, o istekle bir hafta devam ederim.” buyurdu.
Duâsında; “Allah’ım, bizi senden uzaklaştıracak rızıktan sana sığınırım.” buyururdu. Riyâzet sâhibiydi. Kuru ekmeği suya batırır yerdi ve; “Buna kanâat eden, insanlara muhtâc olmaz” derdi. Çok şükür ederdi. Bacağında yara çıkmıştı. Biri görüp, “Sana acıyorum” deyince, “Ben de bu yaranın gözümde veya dilimde çıkmadığına şükrediyorum.” buyurdu.
Ölümden çok korkup, âhiret hayatına hazırlanırdı. İbret almak niyetiyle her Cuma kabirleri ziyâret ederdi. “Pazartesi günleri ziyâret etsen daha iyi olmaz mı?” dediklerinde, “Meyyitler Cuma, Perşembe ve Cumartesi günleri kendilerini ziyâret edenleri tanır.” buyurdu. Basra kadı ve vâlisi Bilâl bin Ebû Bürde’nin “Kader hakkında görüşün nedir?” suâline “Etrafındaki mezarlıklara bak, onlar kader ile meşgûl değiller” cevâbını verdi.
“Nasılsınız?” dediler, “Ecelim yakın, emelim sonsuz, amelim kötü” cevâbını verdi. Ölümü ânında; “Ey kardeşler, size selâm olsun! Allahü teâlânın affına mazhar olmazsam, varacağım yer Cehennem’dir” dedi.
Bir kimse Muhammed bin Vâsi’den nasîhat istedi. “Dünyâ ve âhirette padişah olmanı tavsiye ederim.” buyurdu. Adam; “Bu nasıl olur?” diye sorunca; “Dünyâda zâhid olmakla, yâni kimseye tamah etmez, herkesi muhtâc görürsün. İşte o zaman sen dünyâyı istemediğin için, zengin, ihtiyaçsız ve padişahsın. Böyle olan dünyâ ve âhiret padişahı olur.” buyurdu. Sultanın hediyesini uygun görmeyip, almazdı. Basra emirlerinden birisi, Mâlik bin Dînâr’a on bin dirhem hediyye gönderdi. O da bu hediyyeyi, tamamen meclisinde hazır bulunanlara taksim etti.
Muhammed bin Vâsi’ onun yanına gelip; “Şu mahlûkun sana hediyye ettiği parayı ne yaptın?” diye sorunca, Mâlik de; “Burada bulunanlara sor.” buyurdu. Onlar da, hepsini dağıttığını söylediler. Muhammed bin Vâsi’; “Allah aşkına doğru söyle parayı verdiği için bu adama kalbin temâyül etti mi? İçinde buna karşı eskisinden daha fazla bir sevgi uyandı mı?” diye sordu. Mâlik de; “Evet gerçekten öyle oldu. Şimdi ona daha çok temâyül ettim.” buyurunca şu cevâbıyla hâlini anlattı; “İşte ben bundan korkarım.”
Hadîs âlimlerinden Katâde “Kur’ân-ı kerîm okuyucuları üç kısımdır: Bir kısmı Allah için, bir kısmı dünyâlık için, bir kısmı da hükümdarlar için okurlar. Muhammed bin Vâsi’ ise, Allah için okuyanlardandır” buyurarak onun hâlini haber verdi. Hasan-ı Basrî de ona “Kur’ân’ın (çok iyi Kur’ân-ı kerîm okuyucusu) süsü.” derdi.
Hasan-ı Basrî’yi çok severdi. Onun evine gider, Nûr sûresindeki; “Sâdık dostlarınızın evlerinde yemenizde size bir günah yoktur.” meâlindeki âyet-i kerîmesine uygun hareket ederdi. Hasan-ı Basrî de Muhammed bin Vâsi’nin bu hâline çok sevinirdi, dostlarının evinde serbest hareket etmesinden memnun olurdu.
Buyurdular ki; “Şu dört şey kalbi öldürür: Günah işlemeye devam etmek, kadınlar ile fazla münâsebet, ahmaklarla sohbet, ölülerle oturmak.” Sohbetindekiler; “Ölülerle oturmak da nasıl olurmuş.“ diye sorduklarında, şu cevâbı verdi: “Ölülerden kastım, şımarık zenginler, zâlim idârecilerdir.”
Bir gün devrin âmirlerinden Kuteybe bin Müslim’in kapısına yün elbisesi ile gitti. Kuteybe “Niçin suf (yün) giydin?” dedi. Cevap vermedi. “Niçin cevap vermiyorsun?” diye sorunca; “Zühd yapmak için diyeceğim, kendimi övmek olacak. Fakirlikten diyeceğim, Hak teâlâdan şikâyet olacak” buyurdu.
“Allahü teâlâyı bilir misin?” diye sorduklarında, başını önüne eğip, bir müddet sustu. sonra; “O’nu bilenin sözü az, hayreti dâimi olur.” buyurdu. Birisi kendisine “Nasılsın?” deyince, “Ömrü eksilip, günahı çoğalanın hâli nasıl olur?” buyurdu.
Bir gün Mâlik bin Dinâr’a; “İnsanlara karşı dili korumak, gümüş ve altını korumaktan zordur.” Çok az konuşmasına rağmen buyurdukları da hikmet doludur.
Buyurdular ki: “Kur’ân-ı kerîm âriflerin bostanıdır. Ondan tattığınız lezzetlerin herbirini ayrı bir letâfet içinde tadarsınız.”
“Cennette duran bir adamın ağlaması ne kadar garip ise, dünyâda henüz gireceği yeri bilmiyen kimsenin gülmesi de o nisbette şaşılacak şeydir.”
“Bir kimse kalbini Allah’a çevirirse bütün kulların kalbini kazanmış olur. Allahü teâlâ, onu bütün kullarına sevdirir.”
“Sâdık ve hakîki mümin olmak için, Allahü teâlâdan korku ve ümidin beraber olması lâzımdır.”
“Biz öylelerine (Eshâb-ı kirâma) kavuştuk ki, hanımları ile aynı yastığa baş koyar, ama bu halde sabaha kadar sızlanır, ağlar, yastık gözyaşından ıslanır. Yirmi sene buna devam eder de, ne bu ağlamadan, ne de sızlamadan hanımların haberi olmazdı.”
“Dünyâda yalnız üç şeye heves ettim: Sapıtmaya doğru eğildiğim vakit beni doğrultacak, ikaz edip, yola getirecek bir arkadaşa; helâl nafakaya; huzûr içinde cemâat ile namaz kılmaya.”
1) Tezkiret-ül-Evliyâ; s.32
2) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.36
3) Hilyet-ül-Evliyâ; c.2, s.345
4) Sıfat-us Safve; c.3, s.266
5) El-A’lâm; c.7, s.133
6) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.9, s.499
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.317